Çözüm yine bireysel değil kolektif olmalıdır. Sosyal sorunların bu bileşenlerinden yola çıkarak nefret söylemi sosyal bir sorun olarak tanımlanabilir.
Hızlı bir toplumsal dönüşüm geçiren ülkelerde değişimle birlikte gruplar da değişir. Değişen sorun ve ihtiyaçlarla birlikte yeni gruplar ortaya çıkar ve gruplar yeni roller yüklenir. Bu değişimle birlikte grupların kendi içlerinde ya da gruplar arasında tartışmalar yaşanır ve sınırlar sürekli yeniden çizilir. Bu değişim ve dönüşüm aynı zamanda çatışma doğurmaktadır. Çatışma; nefret söylemi, ayrımcılık ve ötekileştirme ile beslenip bir sonraki aşamada saldırganlık, şiddet ve nefret suçu olarak ortaya çıkar. Bu yapıyla mücadele etmek toleransa dayalı bir zihnin ürünü olan bir söylem geliştirmekle mümkündür. Ayrıca, bu söylemle birlikte hukuki düzenlemelerin destekleyici yasal zemininin olması zorunludur. Başkalarına karşı nefreti ortadan kaldırmak için söylemi cezalandıran düzenlemelerin yanı sıra çok daha etkili başka bir şeye ihtiyaç vardır. Bu da tolerans ve hoşgörüye dayalı zihniyet dönüşümüdür. Bu dönüşüm ancak insanlarla ve toplumla çalışma sonucunda sağlanabilir.
Nefret söylemi, ayrımcılık ve ötekileştirmenin sosyal hizmet açısından yansıması toplumdaki sosyal adaletsizliktir. Gücü elinde bulunduran, kaynakları ve fırsatları yönetenler tarafından alt gruplara yönelik olarak üretilir. Nefret söylemi, baskı ve ayrımcılık politik, ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan bir grubun diğeri üzerindeki hâkimiyetidir. Azınlık gruplara, etnosantrik bir yaklaşımla ya da belli bir ırka, dine, politik görüşe sahip gruplara yönelik ön yargılı tavır, tek tipleştirme ve hâkimiyet kurma, baskıyı, ayrımcılığı ve sonuç olarak nefret söylemini artırır. Bu hâkimiyet mikro seviyedeki bireyden makro seviyedeki sosyal gruplara ve örgütlere kadar olabilir.
Bir kişiye, gruba ya da topluluğa karşı nefret söylemi içinde olmak, ayrımcılık yapmak ve böylece baskı oluşturmak o kişi, grup ya da topluluğun insan haklarının ihlaline neden olur. Sosyal hizmetin rolü ve önemi bu noktada sosyal adaletsizliği ve hak ihlallerini önlemeye çalışmak olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, bunu yapılabilmesi için sosyal politikanın demokratik bir düzlemde sosyal çalışmacının yanında olması gerekir.
Toplulukla çalışma sürecinde sosyal hizmetin, insan haklarının gözetildiğinden ve insanların, insan haklarını deneyimlemeleri için eşit fırsatlara sahip olduğundan emin olması gerekir. Sosyal hizmetin etik kodlarında da belirtildiği gibi sosyal çalışmacılar toplum refahını ve sosyal adaleti sağlamak, halkın demokratik süreçlere katılımını sağlamak, her türlü ayrımcılığı önlemek gibi makro düzeydeki etik ilkeleri gözetmek durumundadırlar. Nefret söylemi de bu kapsamda insan hakları temelli sosyal hizmetin gereği olarak sosyal çalışmacıların mücadele ve müdahale etmesi gereken toplumsal sorunlardan biridir. İnsan hakları temelli yaklaşım, ayrımcılığa neden olan baskı ve söylemin, güçlendirme ile dönüşümünün sağlanabileceğini kabul eder. Bu da mikro, mezzo ve makro seviyelerin hepsinde birden genelci bir sosyal hizmet müdahalesini gerektirir. Sosyal çalışmacı, yerel uygulama ve politikalara ek olarak, insiyatif sahiplerini etkileyerek müdahaleyi ulusal diyalog ve sosyal gelişme boyutuna taşımalıdır. Özellikle, yapısı ve dinamikleri gereği toplum genelinde yaygınlık kazanan nefret söylemi bu düzeyde bir çalışmayı gerektirir.
Nefret söylemini işyeri okul gibi kontrol edilebilir yerlerde önlemek için yapılacak çalışmalarda gerginlikler ya da rahatsız edici kaba tavırlarla ortaya çıkabilir. Bununla birlikte, özellikle insan hakları açısından ayrımcılığa, sansüre karşı nefret söylemini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar gruplar arasında düşmanlığa ve çatışmaya neden olabilir. Dolayısıyla nefret söylemi üzerine yapılacak çalışma oldukça hassas bir çalışmadır. Kişiler ya da gruplar arasında dengelerin iyi kurulması gerekmektedir. Bunun için çalışmayı yapacak uzmanın oldukça dikkatli olması ancak her şeyden önce ulusal düzeyde nefret söylemi ve nefret suçlarının önlenmesi için kapsamlı yasal düzenlemelerin yapılması, bu yasal düzenlemelerin sosyal alanda uygulamaya geçirilmesi için politik bir irade gösterilmesi gerekmektedir. Bu iradenin somut olarak işleyişinde ise ‘nefret söylemi’ sorununun çözümü için çalışabilecek uzman yetiştirilmesi, ilgili kurumların oluşturulması ya da mevcut kurumlara konuyla ilgili birimlerin entegre edilmesi, sosyal araştırmaların yapılması ve konuyla ilgili farkındalık artırmak, bilinç geliştirmek üzere eğitimler ve çalışmalar yapılması gerekmektedir.