Sağlık Bilimleri Yüksekokulu - sbyo@gelisim.edu.tr

Odyoloji








 Sesin yolculuğu


İstanbul Gelişim Üniversitesi Odyoloji Bölümü öğretim elemanlarından Dr.Öğr.Üyesi Ahmet Bolulu, nasıl işitildiğine dair açıklamalarda bulundu.


Bize öğretilen klasik bilgi şu: Bulunduğu ortamdaki moleküller arasında hoplaya zıplaya bir diğerine atlayarak geçen ses enerjisi kulak kepçemiz ile dış kulak yoluna yönlendirilir. Ortamdaki moleküllerin yoğunluğu sesin iletim hızını tayin edecektir; yani katı ortamda ses iletimi en iyi olacaktır; mesela demiryolu rayı ses enerjisini havadan çok daha iyi iletecektir. Demirdeki madde yoğunluğu, hava ortamındaki madde yoğunluğunun onlarca katı fazladır. Onun için gelen trenin sesini duymak için kulaklarımızı havaya değil de rayların üzerine koymamız daha mantıklıdır.
 
Ses dalgasının yolculuğuna devam edelim. Kaynaktan çıkan ses kulak kepçesi ile dış kulak yoluna yönlendirildikten sonra kulak zarı tarafından toplanır. Kulak zarı ve dış kulak yolu sesi yoğunlaştırdıktan sonra orta kulaktaki kemikçiklerimize, yani örs, çekiç ve üzengi kemikçiklerine iletir. Üzengi kemiğinin, vücudumuzun en küçük kemiği olduğunu da hatırlatalım. Kemikçiklerin mükemmel koordinasyonu ile ses enerjisi iç kulağın giriş kapısına, oval pencereye yönlendirilir.
 
Ses enerjisi oval pencere titreşimleriyle iç kulağa geçer ve iç kulaktaki içi sıvı dolu incecik kanallarda bulunan sıvıyı dalgalandırır. Artık ses enerjisi “dalga enerjisi”ne dönüşmüştür.
 
Ses enerjisi iç kulağa geçmeden önce yaklaşık 1000 - evet, yanlış okumadınız, bin - kat artırılmıştır. Bunu kulak kepçesi, dış kulak yolu, kulak zarı, kemikçiklerin arasındaki manivela – kaldıraç sistemi ve kulak zarı ile oval pencere arasındaki yüzey alanları farkı sayesinde yapmıştır. Kulağımız dışardan gelen sesi neden bin kat artırmak ihtiyacı duymuştur?  Bunun cevabını, sesin ortam değiştirirken enerji kaybetmesinde bulabiliriz. Ses enerjisi hava ortamından, iç kulaktaki sıvı ortama geçmiştir; bu geçiş sırasında yaklaşık 1000 (bin) kat güç enerji kaybı olur. Şimdi, iç kulağa gelmeden önce sesin neden 1000 (bin) kat artırıldığını anlayabiliriz. Kulak mucizeden mucizeye koşusuna devam etmektedir.
 
Mucizeler bitmez. İç kulak sıvısını dalgalandıran ses enerjisi, sıvıya uzanan titrek tüylü hücrelerin tüylerini dalgalandırır. Tüylerin dalgalanması, hücre içinde birtakım elektro-kimyasal reaksiyonlara neden olur ve hücrenin tabanındaki sinir hücresi uyarılır.
 
Ses enerjisi şekilden şekle girmektedir. Havadaki moleküller arasındaki yolculuk, kulaktaki kemik sistemden iç kulağa geçince iç kulak sıvısında “dalga enerjisi” yaratmıştır; dalgalar da tüylü iç kulak hücreleri aracılığıyla sesi işitme sinirine iletmiştir. Ses enerjisi artık  “elektrik enerjisi” halini almıştır, bundan sonraki yolculuk elektrik sinyalleri ile devam edecektir.
  
Peki, sesin iç kulağa ve işitme sinirine ulaşması sesi duymamızı sağlar mı?
 
Maalesef cevap “ hayır” olacaktır. Bu aşamada duyduğumuz ses şu şekilde olacaktır: (Ekteki dosyadan dinleyebilirsiniz): ne oldu, şaşırdınız mı?  Duyulduğu gibi, veya duyulmadığı gibi karşımızda sadece bir cızırtı var.

İşitme sinirindeki işitsel bilgiler elektrik sinyalleri halinde beyin sapına, orta beyine ve beyin kabuğuna doğru uzun ve karışık bir yolculuk yapacaktır. Bu süreçte, yoğun sinir hücrelerinden oluşan çekirdek adını verdiğimiz özel bölgelere gidecektir. Her çekirdekte, diğer çekirdeklerden farklı görevleri olan, farklı uzmanlık alanları olan binlerce sinir hücresi vardır.
 
Ses sinyalleri,  parçalara ayrılmakta, tek tek analiz edilmekte, hangi yönden geldiği, nasıl bir ses olduğu, insan sesi mi, hayvan sesi mi, cansız nesne sesi mi olduğu, sesi oluşturan parçaların tek tek ne olduğu, bu parçaların hangi sırayla dizildiği, ses parçaları arasındaki zamansal boşlukların analizi, arka plandaki gürültünün ne olduğu, bu gürültünün ayıklanması, ses bozuksa bozuk parçanın düzeltilmesi, boşlukların doldurulması, sesin zihnimizde yarattığı görsel ve işitsel şekillerin bulunup arşivden çıkarılarak karşılaştırılması ve daha birçok işlem beyin sapından beyin kabuğuna kadar olan bölgede yapılmaktadır. İşte işitme sinirinden beyin kabuğuna kadar gerçekleşen bu işitsel sürece SANTRAL İŞİTSEL İŞLEMLEME adı verilmektedir. Dünyada 1960’lı yıllarda şekillenmeye başlayan bu kavramla işitme kavramı farklı bir noktaya evrilmiş bulunmaktadır. Beynin henüz tam olarak aydınlatılamamış binlerce sinirsel bağlantısı arasında, İşitsel işlemler birçok diğer süreçle ilişki halindedir, mesela sesin geldiği yöne başımızı çevirmek gibi basit bir işlem için işitsel sistemle birçok diğer sistem bir arada çalışmak zorundadır ve çok sayıda nöral bağlantı gerektirir.
Demek ki iç kulak ve işitme siniri işitme için yeterli olmamakta, iç kulağı terk eden ses bir anlam taşımamaktadır.
 
Bu soruya serimizin diğer yazılarında devam etmek ümidiyle “sesli kalın”.