Sağlık Bilimleri Yüksekokulu - sbyo@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 Sağlık Bilimleri Yüksekokulu - sbyo@gelisim.edu.tr

Hemşirelik








 İlk hemşire Safiye Hüseyin Elbi’nin hayatı ve savaş anıları


Türkiye’de hemşireliğin öncüsü olan Safiye Hüseyin Elbi, çocukluğunda hayran olduğu meslek olan hemşireliği yapmak için her şeyi göze almış ve bütün sıkıntılara, tehlikelere göğüs gererek bu mesleği icra etmiş, her koşulda mesleğin gelişmesi ve ilerlemesi için üstün çaba sarf etmiş, kendini mesleğine ve meslektaşlarının eğitimine adamış, idealist, örnek bir kişilik ve örnek bir hemşiredir.



Safiye Hüseyin Elbi bu mesleği seçmesindeki en büyük etken Florence Nightingale’e olan hayranlığıdır.  Safiye Hüseyin Elbi 29 Haziran 1882 de İstanbul’da doğmuş olup babası Ferik Ahmet Besim Paşa, annesi İngiliz soylularından Hammond Wilward’ın kızı Josephine Wilward’dır.

Sosyokültürel düzeyi yüksek bir aileden gelen Safiye Hüseyin Elbi’nin bir kız, üç erkek vardır. Diğer kardeşleri gibi kendisi de Avrupa’da eğitim almış, İngiliz ve Alman kız mekteplerinde öğrenim görmüştür. Kardeşlerinden Şükrü Ulman ve İskender Ulman doktor, Harun Ulman deniz inşaat yüksek mühendisidir. Kız kardeşi Nesime Mukadder Dölen ise kendisi gibi gönüllü olarak Balkan Savaşı sırasında Asarı Atika Müzesi Hastanesi’nde hemşirelik yapmıştır.

Elbi, deniz yarbayı olan Hüseyin Bey ile evlenmiştir. Hüseyin Bey, denizyolları teşkilatı müdürlüğü ve dış ülkelerde deniz ataşelikleri yapmıştır. Fatma Nihade ve Tarık adında iki çocukları vardır.

Elbi 1954’de bir gazeteciyle röportajında mesleğe olan aşkını ve ilk mesleğe kendini adayışını şöyle ifade eder:

“Büyükbabam Miralay Şükrü Bey, Kırım Harbi sırasında Florence Nightingale’i Kırım’a götüren geminin süvarisiydi. Çocukluğum hep Florence Nightingale’in hikayeleri, efsaneleri ve hayatını dinleyerek geçti. Evimizde bu insanın resmi asılıydı. Bu resmi seyrederken içimde hep böyle bir kadın olmak arzusunu duyardım. Balkan Harbi’nde memlekette hastabakıcı yoktu. İngiltere buraya sağlık ekibi göndermiş, heyet şimdiki Arkeoloji Müzesi olan yere yerleşmişti. Ebüzziya Tevfik Bey, babamın çok iyi arkadaşıydı. Babama İngilizce bilen hastabakıcı aradıklarını söylüyordu. Bunu duyunca kardeşim ve ben müracaat ettik. Babam da kocam da hiç itiraz etmediler, üstelik bizi teşvik ettiler. Ben artık evimi, çocuklarımı unuttum, hastalara daldım…”

Elbi ilk eğitimini Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından 1911 yılında açılan 6 ay süreli gönüllü hasta bakıcı kursunda almıştır. Balkan Savaşlarında, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti İstanbullu kadınları yaralı askerlere bakmak için göreve çağırdığında Safiye Hüseyin ve kardeşi Nesime ilk başvuranlar arasındadır. Elbi, kardeşi Nesime hanım ile birlikte önce bağış olarak yatak ve yorgan toplama işi ile hastanelerin kurulmasında görev almıştır. İki kardeş çok iyi düzeyde İngilizce bildikleri için İngiliz hekimlerin görev yaptığı İngiliz Kızılhaçı’na tahsis edilen Müze Hastanesi olarak bilinen Âsar-ı Atika Müzesi’ne (İstanbul Arkeoloji Müzesi) gönderilirler. Elbi, böylelikle hemşireliğe ilk adımını atar. Özellikle savaş yaralılarının tedavisine ayrılan bu hastanede Elbi, petrol lambalarıyla, fenerleriyle gece geç saatlere kadar pansuman yaptıklarını, ameliyatlara katıldığını, aylarca dinlenmeden yorucu tempoda çalıştığını dile getirmiştir. Elbi, geçici hastanelerin kapatılmasının ardından pratik hemşirelik bilgisini geliştirmek için anatomi kitapları okumaya başlar.

Birinci Dünya Savaşı’nda da görev yapmıştır. Bir müddet sonra Hilâl-i Ahmer Hastanesi yapılan Bezmi Âlem Sultanisi’ne görevlendirilmiştir. Burada bir müddet çalıştıktan sonra kendi isteğiyle Reşit Paşa Hastane Gemisi’nde çalışmaya başlamıştır. Ağır yaralıları Çanakkale’den vapurla İstanbul’a taşıyan, gerektiğinde ameliyatlar yapılan Reşit Paşa Hastane Gemisi’nde Alman ve Avusturyalı hemşireler arasında tek Türk hemşire ve başhemşire olarak görev yapmıştır. Bombardıman altında zor şartlarda geçen bu görevi başarıyla tamamlamıştır.

Safiye Hüseyin Elbi bir röportajında:

“Bizim mesleğimiz aşk ister. Şimdi aşk yok. Bu yüzden Hemşirelik davamız henüz halledilmedi. Genç kızlarımız bu mesleğe rağbet etmiyorlar. Bizim zamanımızda hastanelerde hep paşa kızları çalışırdı. Dünyanın her tarafında bu böyledir. İsveçte ilk hastabakıcı teşekkülü kraliçenin nedimeleri ile başladı. Almanya’da bu davanın öncülüğünü Kontes Albach yaptı. Biz çalışmaya başladığımız zaman hastanede doktorlar da, hastalar da şaşırmışlar “buradaki üzücü, sıkıntılı şartlar içinde çalışmanız günahtır” demişlerdi. Ama biz böyle düşünmüyorduk. Bakımımızla iyileşen, gözleri parlayan hastalar görmek dünyalara bedeldir. Hastalara yardım etmek, acılarını dindirmek sevinciyle doluyorduk, gözümüz başka bir şey görmüyordu artık. Bir kadın eliyle bakılmak, kadın şefkatiyle sarılmak hastaların moraline de tesir ediyordu. Bize “valde sultan, valde hanım, hanımanne diyorlardı. Evimde iki çocuğumu bırakmıştım ama hastaneden yüzlerce çocuğum vardı. Hepsi bana muhtaç. Harbi Umumide Reşit Paşa gemisindeydim. Yaralı çoktu, hastalar yerlerde yatıyordu. Başından ameliyat olmuş bir askeri şimdi de görür gibiyim. Yarası çok ağırdı, saatleri sayılıydı artık. Doktor her şeyi yapmıştı ama iş işten geçmişti. Yanına gittim, dudakları kupkuruydu. Can çekişiyordu. Biraz su verdim, baktım alıyor, biraz daha verdim. Kımıldamaya başladı, ümitle koştum, süttozu eritip kaşıkla yavaş yavaş içirdim. Durumu gittikçe düzeldi. Birkaç saat içinde ölümden hayata döndü…”.

I.Dünya Savaşı sonunda Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki Türk esirlerin ve öğrencilerin durumunu incelemek, ihtiyaçlarını tespit etmek ve gerekli çalışmaları yapmak üzere Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından Avrupa’ya gönderilmiştir. Alman ve Avusturyalı esirleri memleketlerine götüren Korkovado Vapuru ile yola çıkmıştır. Berlin’deki bütün öğrencilerin gemi ile yurda gönderilmesini sağlamıştır.

Hilâl-i Ahmer’in kadın görevlilerinin yurtdışına gideceğine ilişkin haber 15 Şubat 1919 tarihli Memleket gazetesinde şu şekilde yer almıştır: “Safiye Hanım, Balkan Harbinde yaralılara bakımı ve bu harpte çeşitli hastanelerde hastabakıcı sıfatıyla çalışmış, Çanakkale’nin cehennemi siperlerine kadar giderek mukaddes vazifesini ifa etmiştir. Münire Hanım dört senelik hizmetini bu fedakârlıkla sürdürmüş, çeşitli nişan ve madalyalarla onurlandırılmışlardır.” denilmektedir. Elbi’nin bu görev sonrası yazdığı rapordaki izlenimleri dikkat çekicidir. Safiye Hüseyin Elbi görev dönüşü hazırladığı raporda izlenimlerini şöyle anlatıyor.

“ … Savaşta cepheye cesaretle giden bir asker gibi, hangi vasıta ile olursa olsun, biran evvel yola çıkıp, vatan hasreti çeken çocuklarımıza yardım etmeyi ilahi bir emir telakki ediyordum. Şansımıza Barış Vapuru isabet etti. Gemide memleketlerine iade edilen 900 küsur Alman ve Avusturyalı esir vardı…”.

Elbi, İstanbul’a döndüğünde henüz kurulan Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) idare heyetine alındı. “Save the Children Fund” ile çalışmaya başlamış ve bu kurumun müfettişi seçilmiştir.

11 Aralık 1924’de İstanbul’da yapılan Kızılay Kongresi’nde, Safiye Hüseyin Elbi’nin de aralarında bulunduğu heyet (Besim Ömer Akalın, Akil Muhtar Özden, Tevfik Sağlam ) bir hemşire okulu açılmasına karar vererek çalışmalara başlamış ve Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından 1925 yılında açılan Kızılay Hemşire Okulu’nda çok emek vermiştir. Elbi okulun hem idare heyetinde hem de eğitim kadrosunda görev almıştır. Fransızca derslerini yürütmesi dışında okulun bütün eksikleriyle ilgilenmiştir.

1925’de açılan Hilâl-i Ahzar Cemiyeti (Yeşilay Cemiyeti)’nin ilk kadın üyesi olarak idare heyetinde görev almıştır.
Veremle Savaş Derneği’nin kurucu üyelerinden ve Türkiye Kadınlar Derneği kurucularındandır.
Modern bir Cumhuriyet kadını olan Elbi, hemşirelik adına yaptığı çalışmalar dışında özellikle kadınların sosyal hayata dâhil olması için çalışmalarda bulunmuştur. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kadınlar Merkezine haftanın birkaç günü giderek sanat evi ile ilgilenmiştir.

27-31 Temmuz 1927 tarihlerinde World Federation Against Alcoholism Cemiyeti’nin davetiyle iştirak ettiği Amerika’daki kongreye gittiğinde Gençlik Kızılhaçı’nın kongresine de katılmış, Kızılhaç ileri gelenleri tarafından en iyi şekilde ağırlanmış ve birçok hastane gezerek hemşirelerle temaslarda bulunmuştur.

23 Ağustos1933 yılında kurulan, şu anki adıyla Türk Hemşireler Derneği olan Türk Hasta Bakıcılar Cemiyeti’nin de kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Ayrıca cemiyet başkanlığını da üstlenmiştir.

Elbi, aile dostları olan ve kadınların hemşireliğe yönlendirilmesi için çalışan Besim Ömer Paşa’nın yardımcılığını yapmıştır. Avrupa, Hindistan ve Kuzey Amerika’ya ziyaretlerde bulunmuştur. İyi seviyede yabancı dil bilgisiyle Amerika heyeti tarafından gönderilen İngilizce belgeleri Türkçeye çevirdiği arşiv belgelerinde yer almaktadır. Çalışmaları gerek yurtiçinde gerek yurtdışında takdir görmüştür.

Şefkat nişanları, madalyaları, birçok makalesi, konferansları bulunmaktadır. Hilâl-i Ahmer’den, Cehaletle Mücadele Derneği’nden, Üniversiteli Kadınlar Derneği’nden aldığı onur belgeleri vardır. Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin verdiği, 1921 yılından beri her sene dağıtılan Florence Nightingale Madalyasını, 21 Kasım 1921’de İstanbul’daki Fransız Salib-i Ahmer Başkanı Mösyö de Clousie’den almıştır. Bu madalyaya layık görülen ilk Türk kadınıdır ve bu madalyaya layık görülen başka bir Türk hemşire olmamıştır. Elbi’nin Florence Nightingale madalyasına layık görüldüğü Kızılay arşivi belgelerinde yer almaktadır. Bunların dışında hizmetleri, “İngiliz Coronation Medal, İngiliz Kızılhaç Madalyası, Şefkat Nişanı 2. Rütbe, Harbi Umumi Madalyası, Laponya Kızılhaç Nişanı 1. Rütbe, Fransız Kızılhaç Madalyası” madalyaları ile ödüllendirilmiştir. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından da gümüş madalyaya layık görülmüştür. Elbi’ye madalyası Hilâl-i Ahmer tarafından hastanede tedavi ettirildiği sırada Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Heyeti tarafından takdim edilmiştir. Hayatını hemşireliğe, hemşirelik eğitimine adayan Elbi, Hemşirelik Yüksekokulu açabilmek için çalışmalar yapan, 1956 yılında kurulan, bugünkü adı ile Florence Nightingale Hemşire Mektepleri ve Hastaneleri Vakfı olan vakfın kurucularındandır.

Ömrünü hemşirelik mesleğini geliştirmeye adayan Elbi, tedavi gördüğü Gureba Hastenesi’nde 8 Temmuz 1964’de vefat etmiştir ve Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir.