Sağlık Bilimleri Yüksekokulu - sbyo@gelisim.edu.tr

Beslenme ve Diyetetik








 Koronavirüs (Covid-19) hakkında


Koronavirüs (Covid-19) hakkında bilgiler veren Beslenme ve Diyetetik (Türkçe) Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Semiha Yalçın, ‘’Coronavirüsler (CoV) zarf üzerinde sivri uçlu glikoproteinlerin varlığından dolayı, bir elektron mikroskobu altında taç benzeri bir görünüme sahip RNA genetik materyalini içeren virüsleridir. Dünya Sağlık Örgütü bildirimlerine göre COVID-19 virüsü öncelikle insanlar arasında solunum yollarından saçılan damlacıklar ve temas yoluyla bulaşmaktadır’’ dedi.


‘’VİRÜS NEDİR?’’

‘’Virüsler özel yöntemlerle (elektron mikroskobu) görüntülenebilmektedirler. Bakteri hücrelerinde bulunduğu üzere çoğalmaları için gereken metabolizma ve organik yapılara sahip olmadıklarından cansız ortamlarda (gıdalar, her çeşit yüzey vb.) çoğalma yetenekleri yoktur’’ diyen Dr. Öğr. Üyesi Semiha Yalçın şunları söyledi: ‘’Bu nedenle çoğalabilmeleri için tüm bu özelliklere sahip, metabolizmasını kullanabileceği bir canlı hücre içerisine girmeye gereksinim duyarlar. Ancak her virüs her hücre içerisine giriş (penetrasyon) sağlayamamaktadır. Yani virüsün çoğalabileceği hücreler kendisine spesifiktir. Bu nedenle bazı virüsler solunum sisteminin bazı hücrelerine (Covid-19 virüsü gibi zatürreye neden olanlar), bazı virüsler bağışıklık sistemi hücrelerine (Hiv virüsü), bazıları karaciğer hücrelerine (Hepatit A ve B virüsleri gibi) penetre olmakta ve ilgili hücrelerde dolayısıyla ilgili organ ve sistemlerde enfeksiyona neden olmaktadırlar. Tüm bu eksiklikleri sebebiyle, virüsler, bakteriler gibi tam bir hücre olarak değil "hücre içi zorunlu parazit özellikte enfeksiyöz ajanlar" olarak tanımlanmaktadırlar’’
 
CORONAVİRÜSLER VE COVİD-19

Dr. Öğr. Üyesi Semiha Yalçın, Coronavirüsler ve Covid-19 hakkında şu bilgileri verdi:
‘’Coronavirüsler (CoV), zarf üzerinde sivri uçlu glikoproteinlerin varlığından dolayı, bir elektron mikroskobu altında taç benzeri bir görünüme sahip RNA genetik materyalini içeren virüsleridir. Coronaviridae familyasından Orthocoronavirinae (Nidovirales sırası) dört nesil CoV olarak sınıflandırılır: Alphacoronavirus (alphaCoV), Betacoronavirus (betaCoV), Deltacoronavirus (deltaCoV) ve Gammacoronavirus (gammaCoV). Bu büyük virüs ailesinin üyeleri, develer, sığırlar, kediler ve yarasalar da dahil olmak üzere farklı hayvan türlerinde solunum, enterik, hepatik ve nörolojik hastalıklara neden olabilir. Bugüne kadar, insanları enfekte edebilen yedi farklı insan CoV'si (HCoV) tanımlanmıştır. Bu virüsler ise özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış (geriatrik hastalar, diyabet, AIDS, kemoterapi tedavisi alanlar vb.) bireylerde genel soğuk algınlığı ya da alt solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilmektedirler. Bunlar geçmişte, solunumsal ve ekstra solunumsal belirtiler gösteren değişken klinik şiddete sahip salgınlara neden olmuşlardır (SARS-CoV, MERS-CoV).
2019 yılı Sonaylarında Çin’in Wuhan kentinde başlayan salgında ise hastalığı oluşturan etken, betaCOV virüsler kategorisinde tanımlanan SARS-CoV-2 virüsü olarak adlandırılmıştır. Salgın ise COVİD-19 pandemisi olarak Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ilan edilmiştir. Bu virüs, yuvarlak veya eliptik ya da pleomorfik (farklı şekiller gösterebilen) bir forma, RNA genetik materyaline sahiptir ve yaklaşık 60-140 nm çapındadır. Virüsün dış yüzeyinde bulunan lipid yapılı zarf diğer CoV'ler’de olduğu gibi, ultraviyole ışınlarına ve ısıya duyarlıdır. Ayrıca bu virüsler, eter (%75), etil alkol, klor içeren dezenfektan, peroksiasetik asit ve kloroform dahil olmak üzere lipit çözücülerle etkin bir şekilde inaktive edilebilir.

Kökenleri tam olarak anlaşılmasa da, virüs üzerinde yapılan genomik araştırmalar, SARS-CoV-2'nin muhtemelen yarasalarda bulunan bir suştan evrimleştiğini göstermektedir. Ancak yarasalar ve insanlar arasında ara bağlanma potansiyeli olan herhangi bir memeli konakçı saptanmamıştır. Ara konakçı olmaksızın yarasalarda bulunan bu orijinal suşta gerçekleşmiş olan bir mutasyonun doğrudan insanlarda enfeksiyona neden olabilecek bir virüsü ortaya çıkarmış olabileceği de ihtimaller dahilindedir.’’
 
COVID-19'A NEDEN OLAN VİRÜSÜN BULAŞMA YOLLARI:

Genel olarak solunum yolu enfeksiyonlarının farklı boyutlardaki solunum yollarından etrafa fiziksel olarak saçılan, göz ile seçilemeyen damlacıklar yoluyla (<10 μm) bulaşabileceğini belirten Yalçın ‘’Dünya Sağlık Örgütü bildirimlerine göre COVID-19 virüsü öncelikle insanlar arasında solunum yollarından saçılan damlacıklar ve temas yoluyla bulaşmaktadır. Çin'deki 75.465 COVID-19 vakasının analizinde hava yoluyla bulaşma rapor edilmemiştir. Damlacık yoluyla bulaşma; hastalığı taşıyan kişilerin öksürmesi, hapşırması sonucu etrafa yayılan virüs içeren bu damlacıkların sağlıklı kişilerin ağız mukozası, burun mukozası ve konjoktiva (gözler)’larına ulaşması ve sağlıklı kişi tarafından solunması en önemli bulaş yollarından biridir. Bu nedenle hastalığı taşıyan kişilerle 1-1,5 metreden az yakın mesafede bulunulmaması gerekmektedir. Ayrıca enfekte kişinin direk öksürmesi, hapşırması ya da öksürme, hapşırma yoluyla kontamine olan elleri ile virüs içeren damlacıkları cansız nesnelere (çevredeki tüm yüzeylere, temas ettiği eşyalara, kişisel eşyalarına) bulaştırması mümkündür. Dolayısıyla bu nesnelerle sağlıklı bireylerin temas etmesi ile alınan virüslerin ağız, burun ve gözlere ulaşacağı şekilde bireyin hareket etmesi (eller ile yüze dokunma) yoluyla da bulaşma gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle el hijyeni başta olmak üzere tüm hijyen kurallarının ihlal edilmesi bulaşma açısından önemlidir. Hava yoluyla bulaşma ise; çapı <5 μm’den küçük olan damlacıklar havada daha uzun süre asılı kalabileceğinden virüsün yoğun bulunabileceği, hastaların tedavilerinin yapıldığı ortamlarda veya hastalığı taşıyan kişilerin yoğun olduğu kalabalık alanlarda, hava akımı aracılığıyla 1-1,5 metreden daha aralıklı mesafelerde de bulaşma mümkün olabilir.

COVID-19 enfeksiyonunun bulguları arasında bazı bireylerde bağırsak enfeksiyonu da gelişmiştir dolayısıyla dışkıda mevcut olabileceğine dair bulgular mevcuttur. Çalışmalarda bazı dışkı örneklerinden virüs tespit edilmiştir. Ancak COVID-19 virüsünün bugüne kadar fekal-oral (dışkı kaynaklı) bulaştığına dair herhangi bir vaka bildirilmemiştir. Ancak dışkıda bulunması kişisel hijyen kurallarının önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır’’ dedi.

‘’HASTALIĞIN KLİNİK BULGULARI’’

Virüse maruz kalma (enfekte olma) olayından sonra, COVID-19 için kuluçka süresi yani semptomların başlangıcı ortalama 5-6 gündür, ancak bu süre 14 güne kadar uzayabilmektedir diyen Yalçın ‘’Bu dönem “Presemptomatik” dönem olarak adlandırılır ve bu dönemde, bazı enfekte kişiler bulaştırıcı olabilmektedir. Bu nedenle bulaştırma semptomlar başlamadan önce ortaya çıkabilir. Hastalık genç yetişkin ve çocuklarda çoğunlukla hafif grip benzeri bulgularla atlatılmaktadır. Özellikle yaşlı ve altta yatan kronik bir hastalığı bulunan bireylerde ise ciddi bulgularla karakterizedir. Klinik bulgularda en belirgin semptomlar; başta yüksek ateş ve öksürük olmak üzere, yorgunluk, balgam üretimi, nefes darlığı olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte bazı hastalarda baş ağrısı, boğaz ağrısı ve ishal, kusma gibi gastrointestinal sistem şikayetleri de ortaya çıkmaktadır. Yaşlı ve kronik bazı hastalıklara sahip (hipertansiyon, KOAH, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar) bireylerde hastalık belirtilerinin hızlı bir şekilde akut solunum sıkıntısına dönüştüğü ve tedavi sürecini zorlaştıran ek klinik tabloların (kan pıhtılaşma bozukluğu, metabolik asidoz, septik şok vb.) gelişebildiği gözlenmektedir.

Hastalıkta; başlangıçtan klinik iyileşmeye kadar geçen ortalama süre yaklaşık 2 haftadır ve ciddi veya kritik hastalığı olan hastalar için iyileşme süresi 3ila 6 hafta arasında değişmektedir. Ölen hastalar arasında, semptom başlangıcından sonuca kadar geçen süre ise 2-8 hafta arasında değişmektedir.
Hastalığı geçiren ve iyileşen kişilerde vücudun bağışıklık yanıtı gelişmektedir ancak şu an için COVID-19'dan iyileşen ve antikorları olan kişilerin ne kadar süre hastalığa karşı korunacağı veya ikinci bir enfeksiyondan korunup korunmadığına dair net bir bilgi bulunmamaktadır’’ şeklinde konuştu.

HASTALIĞIN BULAŞMA POTANSİYELİNİ AZALTMAK İÇİN:

‘’Sağlık kuruluşlarında çevresel yüzeyler mobilyalar, sabit nesneler (masalar, sandalyeler, duvarlar, bilgisayarlar) ve tıbbi ekipmanlar sık ​​sık su ve deterjan ile temizlenmeli ve ardından dezenfektan uygulaması yapılmalıdır’’ şeklinde konuşan Yalçın şunları söyledi:  
‘’SARS-CoV-2'ye karşı etkili olduğu gösterilen %70-90 etanol, klor bazlı ürünler (hipoklorit) genel çevresel dezenfeksiyon için %0,1’lik hidrojen peroksit, kan için %0,5’lik hidrojen peroksit dezenfektan olarak kullanılabilir.

Sağlık kuruluşları dışında kalabalık olması muhtemel ortamlarda ise, çevresel yüzeyler, mobilya ve sayaç gibi diğer sabit öğeler, merdiven korkulukları, zeminler ve duvarlar başta olmak üzere insanların temas edebileceği alanlar dezenfekte edilmelidir. Kontaminasyon riskinin olduğu topluluk ortamlarında (spor salonları, ofisler, restoranlar, konaklama sektörü) İç mekanlarda, dezenfektanların çevresel yüzeylere rutin olarak uygulanması olası SARS-CoV-2 bulaşmasını riskini azaltacak uygulamalardandır. Ancak bu durumda dezenfeksiyonun etkili olabilmesi için püskürtme gibi yöntemlerle dezenfektanlar uygulanmadan önce yüzeylere bulaşmış olabilecek organik materyallerin uzaklaştırılması gerekmektedir. Elle yüzey temizleme (fırçalama, ovalama) işlemleri yapıldıktan sonra dezenfeksiyon işlemi yapılmalıdır. Kişiler üzerinde ise bu gibi uygulamaları yapmak, klor gibi kimyasalları püskürtmek tehlikelidir, toksikasyona neden olabilir ve göz, cilt gibi alanlarda tahrişe, solunum sıkıntısına yol açacak şekilde bronkospazma yol açabilir. Özellikle temizlik ve dezenfeksiyonun düzenli olarak yapılamadığı alanlarda, yüzey kontaminasyonu ile ilişkili şüpheli bulaşma riskini azaltmak için sık sık el yıkama ve yüze dokunmaktan kaçınma gibi alışkanlıklar birincil önleme yaklaşımı olarak düşünülmelidir’’

Hastalığın yayılımını önlemek ve hastalıktan korunmak için kişisel koruyucu önlemlerin alınmasının önemli olduğunu belirten Yalçın ‘’Hastalıktan muzdarip kişilerle ve kontamine yüzeylerle teması engellemek için mümkün olduğunca sosyal izolasyonu sağlamak gereklidir. Bunun yanında;
Kalabalık ortamlardan uzak durulması, dış ortamlara çıkılması gereken durumlarda en azından cerrahi maske kullanılması, maske kullanımı sırasında ellerin maske ile temas ettirilmemesi, maskenin ağız ve burunu tam olarak kapatacak şekilde kullanılması, kullanılan maskelerin tekrar tekrar kullanılmaması,  ellerin sık sık yıkanması, su bulunamıyorsa cildi tahriş etmeyecek uygun bir antiseptik kullanılması (en az %70-80 alkol içeren antiseptikler), ellerin yüze, göze temas ettirilme alışkanlıklarından vazgeçilmesi, ev ortamlarında hijyen kurallarının devam ettirilmesi gibi önlemler de bireysel olarak uygulanmalıdır’’ dedi.