Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 101. yılı olan 19 Mayıs 2020 gününün coronavirus (2019-nCoV) pandemisinden kaynaklanan zorunlu olan sınırlamalar sonucu bir arada ve topluluklarla kutlanamaması nedeni ile İGÜ Sağlık Bilimleri Yüksekokulu (SBYO) çalışanları tüm gençlerin ve İstanbul Gelişim Üniversitesi'nin diğer birimlerinden katılanlarla birlikte yaklaşık 120 kişi ile 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı sanal ortamda kutladı.
SBYO Müdürü Dr. Abdullah Yüksel Barut’un, katılanları Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti uğruna canlarını feda edip, bu toprakları bizlere vatan eden tüm şehitlerimiz anısına ekranları başında 1 dakikalık saygı duruşuna, ardından İstiklâl Marşımızı okumaya davet etmesi ile saygı duruşu sonu İstiklâl Marşı okundu. Falih Rıfkı Atay’ın anılarından “Birgün barışmayacağı hasmı, bir gün bağışlamayacağı suç yoktu diyebilirim. En güzel sözlerinden birisi
Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır. Onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler. Gerçekten düşmanları onu ölümünden sonra bile affetmemişlerdir.” cümlesini paylaşan Dr. Abdullah Yüksel Barut daha sonra sözü, gençlerimizden Hasan Fatih Akgöz’e verdi. Akgöz, “Muzaffer Kılıç anılarında: “Ben Atatürk’ün Çanakkale’den Halep’ten beri yaveriydim. O’nunla birçok defa ölüm kalım savaşına girmiştik. Birinci Cihan Harbi bitmiş, Osmanlı Ordusu yenilmişti. Ben de Atatürk’le İstanbul’a gelmiştim. Atatürk, dikkat çekmeden Osmanlı Devleti ileri gelenlerine gidiyor, geliyor; ecnebi elçileriyle temas ederek, Sevr Anlaşması’nı daha ölçülü bir şekilde uygulatmaya çalışıyordu.
"Osmanlı orduları dağıtılıyor; asker terhis ediliyordu. Herkes gibi bende bir köşeye çekilmiş olacakları bekliyordum. Arada sırada Atatürk’ün Şişli’deki evine gidip geliyordum. Atatürk, dikkat çekmemek için bizleri, “Gidin bir yerlerde yatın kalkın, kimseye görünmeyin.” diye adeta azat etmişti. 1919 yılının Nisan ayının son günleriydi. Galata Köprüsü’nden geçerken Atatürk’ü öteki kaldırımda karşıdan gelirken gördüm. Koşarak o taraf geçtim. Yüzü çelik gibi gergin ve gözleri tunç gibi parlak yürüyordu. Karşılaşınca durakladı. “Paşam, sizi fazla rahatsız etmemek için evinize sık uğrayamıyorum. Bir emriniz olur mu?” dedim. Durdu, gözümüm içine canımı alacak gibi baktı sonra, “Birkaç gün sonra Anadolu’ya gidiyorum.” dedi. Bakışlarıyla benim eğilimimi öğrenmek istiyordu. "Paşam, ben sizinle olmayacak mıyım?" dedim. Elini omzuma koyup gözlerini gözlerime dikti ve “Tehlikeli bir yolculuk yapacağız. Belki hiç dönmemek üzere çocuk…” dedi. “Olsun Paşam. Sizinle ben ölüme bile giderim.” dedim. Şöyle bir durdu, “Öyleyse” dedi. Bana biraz da acır gibi bakarak “Kimseye bir şey söyleme. Seni heyete dahil ediyorum. Ailenle helalleşecek, bana uğrayacaksın.” deyip, yürüyüp gitti.
"Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının Samsun'a götürmek için eldeki olanaklara uyularak Bandırma Vapuru ayrılmış ve geminin süvariliğine de 01.05.1919 tarihinde İsmail Hakkı Kaptan atanmıştı. O dönemde 41 yaşında olan Bandırma Vapuru sürekli olarak Marmara denizi kıyılarında çalışmış, Karadeniz'e pek çıkmamıştı, Karadeniz' in hırçın dalgalarına dayanma gücü ve direnci az olan bu gemi ancak Marmara'da çalışabiliyordu. İsmail Hakkı kaptan iyi bir birikim sahibi ve Karadeniz'i çok iyi tanıyan bir kaptandı. 27 yıllık kaptanlık sürecinde 5 yılını bir fiil Karadeniz' de çalışarak geçirmişti. Mustafa Kemal Paşa tarafından Şişli'de ki evine çağrıldı. Kaptan eve vardığında Paşa tarafından nazik bir şekilde karşılanarak, üzerinde haritalar bulunan bir masaya oturması işaret edildi. Paşa kaptandan gemi hakkında bilgi istemiştir. Beraber gidiş rotasını saptamışlardır. Kaptan önce geminin özelliklerini anlatmış, geminin 41 yaşında olduğunu, ama kısa bir hazırlık döneminden sonra bu yolculuğa hazırlıklı hale getirilebileceğini söyler. Mustafa Kemal Paşa anlatılanları sessizce dinledi, sonra da isteklerini söylemiştir. Yol boyunca gemi mümkün olduğu kadar kıyıya yakın bir rota izleyecekti. Bundan amaç düşman savaş gemilerinin muhtemel saldırılarından korunup en hızlı yoldan karaya geçmekti. Yolculuk Samsun'da noktalanacaktı. Muhtemel bir tehlike anında Sinop'a çıkabilirlerdi. Her şey gelişmelere bağlı idi. Kaptan izin isteyerek Paşa'nın yanından ayrılırken kafasında tek bir düşünce vardı. Bu değerli adamı ve arkadaşlarını sağ salim Samsun'a ulaştırmaktı. 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılan Bandırma vapuru bu çöküşü tersine çevirecek bir umudu taşıyordu. Bu umudun adı Mustafa Kemal Paşa’ydı. Aslında Galata rıhtımları, Fransız, Sirkeci rıhtımları da İngilizler' in İşgali altındaydı. Paşa bu varsayımları da göz önünde tutarak Beşiktaş Akaretler'de oturan annesi Zübeyde Hanımefendi ve kız kardeşi Makbule Hanımefendi'ye veda etmek için Beşiktaş'taki evlerine gitmiştir.” olarak belirtti. Dr. Abdullah Yüksel Barut, Atatürk’ün Enver Behnan Şapolyo’ya anlattığı 9. Ordu Müfettişi olarak atanması ve Samsun’a gönderilme sürecini okuduktan sonra sözü gençlerimizden Ayşe Nur Yerebakan’a verdi. Yerebakan, Mustafa Kemal Atatürk’ün 15.10.1927 yılında TBMM’nde kendisinin okuduğu Nutuk’tan 19 Mayıs 1919 sürecini okudu ve 20.10.1927 günü okuduğu Gençliğe Hitabesi ile konuşmasını bitirdi.
Gençlik Marşı dinletisinden sonra Dr. Abdullah Yüksel Barut’un “Etkinliğimize katılanların tümüne, sunuma emekleri ile değer katanlara, bugünün küçüğü, genci, yarının büyüğü olacak arkadaşlarıma teşekkür ediyor, sağlıklı günler, sevgi, hoşgörü ve iyilikler ile geçecek bir 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile Kadir Günü diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum” söylemi ile toplantı sona erdi.